Biga Kent Konseyi Gençlik Meclisi Başkanlığına ilgilendiğim dönemde Kent Konseyinden bir davet geldi. Henüz seçim yapılmadı ama sen bu konuda çok istekli ve girişkensin, seni bir toplantıya göndermek istiyoruz dediler. Biga’yı temsilen Ulusal Gençlik Parlamentosuna (UGP) gider misin dediler. Parlamento deyince siyasi bir yere mi gidiyorum nedir içerik bilgi verir misiniz dedim. Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneğinin yürütmekte olduğu bir çalışmaymış. Gençlik ve Girişimcilik üzerine 17-21 Ekim 2012 tarihlerinde Kuşadası’nda olacakmış. Yol ücretini Biga Belediyesi, konaklama ve yeme içme derneğe aitmiş. Program taslağına baktığımda ilgimi çekti ve kabul ettim.
Evdekileri durumu anlattım. İyice araştırdın mı, nasıl bir yer vs. Babam diyor takım elbiseni veya kumaş pantolon götür diyor bende tam tersi adamlar yaz kampı diyor. Şortunuzu alın gelin diyorlardı. Ortada bir tezatlık var gibiydi. Tercihi bana bıraktılar ve gitmeye kafaya koydum.
Gece otobüs Biga’dan kalktı ve sabaha karşı İzmir Otogara vardım. Oradan aktarma yapıp Kuşadası’na geçtim. Bu güzergahı da ilk defa kullanıyordum fakat gelen davet maili o kadar güzel atılmış ki hangi ulaşım araçlarıyla nasıl otele geleceğim tek tek anlatılmış. Okuma yazma bildiğiniz sürece bulamama gibi bir şansınız yok. Kuşadası Otogara indim. Bu ne ya dedim. Turizm merkezlerinden Kuşadası Otogarı çok eski ve küçük gelmişti. Buradan Davutlar bölgesine gidip Grand Belish Hotelini bulmalıydım. Minibüse atladım. Sabahın erken saatlerinde olmamızdan sakindi. Dolmuşta iki genç vardı. Kendileri Ordu’dan gelmiş. Yaptıkları çalışmalarını anlatıyor, az kaldı hotele filan diyorlardı. Sanırım onlarla aynı yere gidecektik. Sonra kendilerine dönüp Ulusal Gençlik Parlamentosuna mı gidiyorsunuz diye sordum. Evet dediler. Tanıştık. Ordu’dan bir kadın, bir erkek katılıyordu. Erkeğin ismi Tunahan TURAN idi ama kızı hatırlayamadım.
Otele geçtik ilk kapıda görevli birisi isimlerimizi teyit alıyordu. İsmi Gökberk KOCAALİLER’di. Vay kardeşim hoş geldin, nasılsın, nasıl geçti yolculuk, sen sanırım yeni katılıyorsun tanışmadık diye hatırlıyorum dedi. Dersin 40 yıldır tanışıyoruz. Çocukta yapmacık hareketler yoktu gayet içten ve samimi şekilde karşılıyordu. Biga Kent Konseyi Gençlik Meclisini temsilen geldim dedim. Aa Nurettin vardı orada bıraktı mı başkanlığı filan diyerek sohbet ettik. Resepsiyondan oda işlemlerimizi halledip oda kartımızı aldık. Odalara erken geldiğimiz için giriş yapamıyorduk. Beklemek adına lobiye geçtik. Otel baya iyiydi 5 yıldızlıydı. Her gelenle tanışıyorduk. Türkiye’nin dört bir yanından gençler gelmeye başlamıştı. Buraya gelmeden Kent Konseyi Başkanı Metin TATLI Habitat Derneğinden Anıl GÖKRENK bul ve selamımı söyle dedi. Onu sorup buldum. O da sıcak bir karşılama yaptı ve ekiple tanıştırdı.
Odalarımıza doğru geçtik. Eşyalarımızı bıraktık. Kimisi dinlenmek istiyordu. Ben yorgun hissetmiyordum aksine burayı değerlendirmek istiyordum. Oda arkadaşlarım Nevşehir’den Eşref Bilge UĞURLU, Kayseri’den Kadir Yusuf ÖZTÜRK idi.
Saat 16:00’da büyük toplantı odasında toplanmıştık. Her yerden gelen gençler bir aradaydı. Daha sonra Ulusal Gençlik Parlamentosu (UGP) Yürütme Kurulu kendilerini tanıttılar. İsmail METİN, Ulaş TEPE, Serap ÖZBEY vs. Sonra mikrofon elden ele herkes kendini tanıttı. Akşam yemeğine geçildi. Her şey yolunda gidiyordu. Geç saatlere kadar tanıştığımız kişilerle sohbet ettik.
Sabah 10:00’da program başladı. Uykudan ayılmak adına egzersizler yaptık. Hatta Tunak Tunak ve Penguen Dansı yaptık. Çok eğlenceli ve tempolu bir danstı.
Habitat Derneği Kurucusu ve Onursal Başkanı Sezai HAZIR konuşmaya başladı. Konuşması çok etkileyiciydi. Güne gerçekten motiveyle başladık. Daha sonra UGP üzerine atölye çalışmaları yapıldı. İlk gün daha çok paneller üzerine geçiyordu. Habitat Derneği Başkanı Başak SARAL, Habitat Derneği Onursal Başkanı Sezai HAZIR, Kalkavan Holding Başkanı Mehmet Ziya KALKAVAN ve Birleşmiş Milletler (UNDP) İstanbul Uluslararası Özel Sektör ve Kalkınma Merkezi Direktör Yardımcısı Hansın DOĞAN konuşmacılar arasındaydı. Gençlik ve Girişimcilik, aynı zamanda Sosyal Girişimciliğin desteklenmesi üzerine konuşmalar yapıldı. Bir genç olarak kendimi ilk defa bu kadar değerli hissetmiştim. Kendime güzel notlar çıkarmıştım. Yeni ufuklar kazanmaya ve bazı olaylara duyarlılığım artmaya başladı.
Ulusal Gençlik Parlamentosunun sloganı beni çok etkilemişti. “Bizler sadece geleceğin liderleri değil, bugünün de ortaklarıyız” düşüncesini benimsiyordu. Genelde gençlere hep gelecek size emanet denir ama kimse o yaşadığı döneme değinmez. Motive edici ve gençliğin gücünü sana aşılıyordu.
Oturum bittikten sonra Spor Turnuvalarına geçildi. Futbol oynadık. Ardından akşam yemeğine kadar vaktimiz vardı. Edirne’den gelen Rıza YÖRÜK ile odalara gidip mayolarımızı aldık. Açık Havuz, Kapalı Havuz, Deniz ve Sauna derken otelin bütün nimetlerinden faydalanıyorduk. Hatta saunaya girdiğimizde Hansın Bey ve Ziya Bey vardı. Gençlerle bir yandan sohbet ediyordu. Belli konularda tartışma ve tavsiyelerde bulunuyordu. Herkes iş istiyordu. O da takılıyordu. Aranızda Kaptan olan varsa direk gemilere alayım ama sizde o bölümde okumuyorsunuz yanlış istekte bulunuyorsunuz diyordu. Hansın Bey de Ziya Bey’e kilolu olduğundan takılıyordu. Saunadaki bütün havayı bitirdin zaten ortam sıcak iyice bunaldım diyerek çıktı. Biz kalan arkadaşlarla eğleniyorduk.
Akşam yemeği desen açık büfeydi. İstediğin kadar yemeği tatlıyı al sıkıntı yoktu. Kızlı erkekli herkes birbiriyle sohbet ediyordu. Sanki bu ekip 40 yıldır birbirini tanıyor. Yaptıkları projeleri, faaliyetleri anlatıyorlardı. Dikkatimi çeken herkes ya başkan ya da eğitmen unvanı vardı.
Kültür Gecesine geçtik. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine farklı farklı müzikler çalınıyordu. Kimisi de yereline özgü meşhur ürünler getirmişti. Gıda veya hediyelik eşyaydı. Habitatta güzel olan farklılıklara saygı duyuluyordu. Farklılıkları sorun olarak görmeyip zenginlik olduğunu söylüyor ve uyguluyordu. Lafta kalmıyordu. Açık olanından kapalısına farklı siyası düşünceler, farklı inançlar hepsi bir aradaydı. Keşke seçtiğimiz yöneticilerde böyle bir arada olabilseydi.
Sezai Bey lobide geç saatlere kadar gençlerle sohbet ediyordu. Uzun bir süre dinledim ve konuştuk. Adam anlattıkça dinleyesin geliyor. Her anlattığı şey altın değerindeydi. Bu ortamı beğenmiştim ve Habitatı yakından takibe alacaktım. Metin abi aradı nasıl gidiyor Kunter diye konuştuk. Simge diye bir kız var dedi. Uşak’tan geliyor git bul dedi. Gittim soruşturdum Simge ÇAKIR tanıştık. Daha sonra herkes farklı yerlerde toplanmış ve oyun oynuyorlardı. Çağırdılar bizi de gittik. Koca adamlar oyun mu oynar demeyin çok zevkli. Bu sayede insanlar birbirini tanıyor. STK’larda bu tarz oyunlar gayet normalmiş. Vampir Köylü oyunu oynadık. Oyunu yöneten bir moderatör var. Gözleri kapatıyor ve kişi sayısına göre vampir seçiyor. Gözler açıldığında herkes fikrini söylüyor. Şu vampir olabilir sebebi gözleri kızarmamış yada ses duydum vs. diye ikna etmeye çalışıyorsun oylama sonucu biri eleniyor. Elenen köylü olursa vampirler bir kişiyi daha eliyor. Uzun süren ama keyifli bir oyundu.
Daha sonra Sayko oyunu oynandı. Oyun kuralı da oyunun hiç oynamayan kişi ebe seçiliyor ve oyunun kurallarının bulunması istenmektedir. Ebe haricinde herkes kurallar anlatılıyor. Oyun belli bir yöne doğru akmalı. Örneğin herkes sağındaki kişi yerine geçecek ve onun ağzıyla konuşacak. Diyelimki karşında kız var ve onun sağında da erkek sen kıza sen kız mısın diye sorduğun zaman o hayır diyecek sen erkek misin dediğin zaman da evet diyecek yani herkes sağındakine göre belli etmeden cevap verecek. Sorulan soruların cevapları evet veya hayır olacak şekilde ebe sormalıdır. Ebe tam mantığını çözdüm derken kafa karıştıran bir olay var. Sağındakinin yerine koymadı kendini bilerek ya da bilmeyerek sayko oluyor. Herkes sayko diye bağırıyor ve o 2 kişi yer değiştiriyorlar. Yer değişimi gerçekte yapılıyor dolayısıyla yanındaki elemanlar da değiştiği için ikisi de yeni birer kimlik kazanmış oluyor.
Oyunlardan sonra dikkatimi çeken eğitmenlik konusunu araştırdım. Genelde herkes “Paramı Yönetebiliyorum” projesinde eğitmenlik yapıyor. Konferansa gelen konuşmacıları hep severdim çıkıp sahneye bir şey anlatması etkiliyordu. Proje Koordinatörü Mustafa ÖZER ile tanıştırdılar. Eğitimler hakkında bilgi verdi. Habitat Derneğini takip etmemi söyledi. Yakın zamanda Marmara Bölgesi için eğitmen eğitimi yapılacağını aktardı. Hayatımda uzun zamandır saat gece 3-4’e kadar keyifli vakit geçirmemiştim.
Bir sonraki gün Intel’in destekleriyle üzerine Girişimcilik ve Fikir Kampına girmiştik. ODTÜ’den çok kaliteli hocalar bizlerle birlikteydi. Adil ORAN ve Ufuk BATUM bizlerle beraberdi. Adil Hoca gruplara böldü. Her masada farklı konular yer alıyordu. Engellilerin, Kadınların, Gençlerin Mecliste daha fazla yer alması için neler yapılabilir, E-devlet uygulamasının kullanımını nasıl yaygınlaştırılabilir gibi her masaya ait farklı bir konu başlığı vardı. Bu konuların üzerine atölye çalışması yapacaktık. Çalışma esnasında şunu fark ettim gerçekten bir takım çalışmasına şahit oluyordum. Başımızda Serap vardı. Herkesin fikrini alıyor ve değerlendiriyordu. Bunları kartona yazıyorduk. Aynı zamanda farklı araç gereçler kullanabiliyorduk. Sadece düz bir anlatım olmayacaktı. Yeri geldi resimler çizildi. Oyun hamurlarından bile şekiller yaparak sunumlara canlılık katılmıştı. Belli bir zamanda ortaya bir proje çıkarmıştık. Sunumlarımızı yapmıştık. Her grubun fikirleri çok değerliydi. Burada zaman yönetimi, kampanya yönetimi, proje çalışması, takım çalışması, topluluk önünde konuşma gibi bir çok başlığı deneyimleme elde ettik. Burada çıkan fikirlerle yerelimizde hayata geçirip ulusal çapta bir ses getirebilirdik.
Sonraki gün fikir kampı devam ediyordu. Bu seferde Girişimcilik üzerine çalışmalar yapılacaktı. İş planı üzerine eğitim aldık. Girişimcilikte Kanvas Modelini ilk defa duymuştum. Fikirlerimizi ve projelerimizi burada yer alan sorulara başlıklara göre yazıya dökmeliymişiz. Fikri olan genelde paylaşmaz. Fikri çalınacağını düşünür. Sezai Bey’de diyor ki adam arıyor. Projem var bana destek olur musunuz, yatırımcı bulur musunuz diye tamam diyorum nedir projen diye sorduğumda söyleyemem diyor. Ailenizden bile para isteseniz ne yapacaksın diye soru sorduğu zamanlar oluyor. Fikrinizi de söylemezseniz size kimse yardımcı olmaz. Sizde olsa destek olmazsınız diyor. Mentörler ve melek yatırımcılar bu yüzden var diye ekliyordu. Kendisi aynı zamanda TOBB Genç Girişimciler Kurulunda yer alıyordu.
Fikirlerimizi takım çalışmasıyla tartışarak, araştırarak, uykusuz kalarak sonuçlandırdık. Geceleri hem network, oyun oynama hem de proje üzerinde fikirler üreterek geçiyordu. Yoruluyorduk ama odaya gidip uyumak istemiyorduk. 2 saatlik uykuyla ayaktaydık. Sunumlar başladığında kimisi drama kimisi sunum araçlarını kullanıyordu. Bir sunum dikkatimi çekmişti. Yazılar dönüyor, resimde görünmeyen yerde farklı bir ekrana geçiyor. Vay be dedim adamlar ajans işi yapmış. Grubuma sordum. Bu programı bilen var mı diye. Prezi diye cevap verdiler. Sunum programıymış notumu aldım. Çok işime yarayacağı kesindi.
Sıra bize gelmişti bizlerde sunumumuzu jüriye yaptık. Burada özellikle belirtmek isterim. Sunum dediğim 3 dakika da anlatmamız gerekiyor. Projelerde verilen süre buymuş. Hatta anlatılana göre Ali SABANCI asansör mülakatı yaparmış. Üst kata çıkana kadar projeni anlatman gerek. Diyeceksiniz ki nasıl ya o kadar kısa sürede nasıl olur diye. Önemli olan baştan sona anlatmak değil. Sizin farklı olduğunuz noktayı anlatmak. Arkası sonra siz istemeseniz de zaten gelmeye başlıyor.
Sunumlar bittikten sonra Expo 2020 için Türkiye İzmir’in ev sahipliğinde aday ülkeydi. Bununla ilgili tanıtım ve promosyon ürünleri dağıtıldı. İzmir’den Derhan DAROĞLU bir yarışmaya katılmış. Hali hazırda bu kadar kalabalık bir kitle varken herkese katıldığı yarışmada destek olmasını istiyordu. “DİMİ” görseli kullanarak fotoğraflar çektiriyordu. İçimiz dışımız dimi oldu.
Programın sonuna gelmiştik. Oda arkadaşım Eşref her gittiği toplantıda sevdiği yeni tanıdığı birine memleketinin hem tanıtımını yapmak hemde ona hediye vermek adına Peri Bacası Minyatürü götürürmüş. Bu seferki şanlı kişi bendim. Hediyesi için teşekkür ederim. Bunu saklayacağımı ve bir gün Nevşehir Kapadokya bölgesini umarım beraber gezmekte kısmet olur dedim.
Rıza Edirne’de okuyordu ama memleketi Aydın’dı. Beni davet etmişti. Başta sıcak bakıyordum ama sonra belli bir grup İzmir’e gidip gezelim oradan herkes gideceği şehre döner diye konuşuyorlardı. Bende İzmir’e daha önce hiç gitmemiştim ve cazip geliyordu. Rıza’ya bunu bir şekilde açıkladım. Kırılmıştı fark ettim ama anlayış göstermesini umuyordum. Başka bir sefere Aydın’a senin için gelirim demiştim.
İzmir’e o ekiple gittim. Derhan eşyalarımızı alıp kendi evine bıraktı. Dışarı çıktık. Kordon, Kıbrıs Şehitler Caddesi filan gezdik. İzmir’in sembollerinden Saat Kulesini görüp fotoğraf çektirmek istiyordum. Bende bedevi şansı devam ediyordu. Senenin 365 günü Saat Kulesinin yanan ışıkları benim gittiğim gün yanmıyor. Sanırım teknik bir arıza vardı. Hatıra kalsın diye yine karanlıkta fotoğraf çekildim ama belli olmuyordu. Gittiğim yeri resmen kuruttum diyebilirim. Ardından Leman Kafeye gidip oturduk. Otobüs saatlerini gece yarısına doğru almıştık. Ardından eşyalarımızı alıp otogara geçerek keyifli ve verimli geçen bir toplantıyı geride bıraktık.
Bu Koordinasyon Toplantısında çok önemli tespitlerim olmuştu. Kendimi keşfetmem adına önemliydi. Sizlerde gençlik çalışmalarında yer almak istiyorsanız bu ortama dahil olmanızı tavsiye ederim.